Sistem dışının olanaksız olduğu tabusu, yorumlara cevaben.

Yorumlarınızdan da anlıyorum ki kişilerin sistemi tahayyül ediş biçimleri farklı farklı, bunun yanında sistem(ler)den bahsetmek de mümkün... Ortaya çıkardığı toplu ve kompleks, dile ilişkin veya kişilerin şimdiye kadar biriktirdikleri ile oluşan sistem veya iç ve dış tanımlarının farlılaştığını görüyorum. Ben neyi nasıl adlandırdığımızdan öte "aklın yolu birdir" diyorum. "Gerçek", görmek isteyen için herzaman apaçık ortadadır. Ona konulan isim ne olursa olsun.

Tabii ki benim sistem tahayyülüm güncel sanat ve özellikle "sanatçı" ile üretimini izleyen süreçler üzerinden deneyimlediğim bir bakış. Kurumlar, galeriler, küratörler, sanat organizasyonu ve yönetimi yapan kişiler, eleştirmenler, kolleksiyonerler ve izleyicilerden oluşan genişçe bir çevrenin sergilerin, fuarların ve bienallerin etrafında onaylar ve ezberler zincirini içine alan bir sistem. Zaman zaman uluslararası zaman zaman da yerel olanı kastediyorum. "Sanat eseri" yani üretim içeriğinden ziyade "sanatçı kişilik" burada anahtar.

Soruyu gündeme getirirken kafamdaki şeyler şunlardı:

Referansları hangi durumlarda ve ne şekilde kullandığımız ve neyi makul kılmak için kullandığımız. TABU mudur diye sormam da esasında buna dayanıyor. Akan suları durduran bir açıklamanın referansı olarak kullanıldığında bu bir tabudur. Daha doğrusu, otomatik ve tehlikelidir.
Değilse peki bu argüman neden üretildi o zaman?

Sistemi sorgulamak ve sistemdeki kirlenmenin nedenlerini bu bir tabu oldu dediğim noktada düğümlenmesi nedeniyle umursuyorum. Yani sistemin dışından mücadele edilemeyeceği inancı, en çok da sistemin bu güne kadar sınırlarında gezinen ve buradan konuşan insanların pragmatizmlerini, oportunizmlerini, revizyonizmlerini, yalanlarını, açıklarını "Justify" etmeye yariyor. Buna az yaratıcılık da denilebilir. Işte bu nedenle bir cümle ve bir kalıp olarak ama sistemin dışına çıkarsan yok olursunlarla, tehditin. Bu mecburiyetleri aklama aracı olarak kullanmanın kapatıcılığı. Bu mecburiyetler peki ne işe yarar? Sistemin dışından eleştirmek mumkun değildir argümanı neyi savunmaktadır? İşte bu nokta düşünüldüğünde bu argüman eş para etmezdir evet. İkna olmayacağım, reddediyorum ve hatta kafa tutuyorum.

"Auschwitz de yapılan deneyler sayesinde tıp çok ilerledi, bilim tarihi Auschwitz'e borçludur."
argümanını ele alalım. Bu düpedüz faşizmi makulleştiriyor. Kabul edilemez, reddedilecek bir argüman biçimi daha. Sonuç olarak sistem hakkında konuşmaya başladığımızda bir sürü iç ve dış tanımı çıktı ve yorumlarınıza çok teşekkür ederim. Ben de farkındayım sistemin zorlamalarının ama makulleştirmek için argümanların bu tarz kullanmasına katlanamıyorum.

Benim gözlemime göre günden güne sanatçıların standartlaşma, marka stratejileri gibi süper kapitalist sistemde gerekenleri yerine getirmeleri "yaratıcılıklarını" azalıyor. Bağımlı ve güvenli, yapıyor, ilgilendikleri konular "bağımsız ve güvensiz bir zemin" yanılsaması yapsa da görünen bu. (Sanatçının profesyonelleşmesi bu yüzden kötü, Pasif olması da ona keza, rezalet.)

---

Güncel sanat yapılan işin ufuklarını ve sınırlılıklarını ileriye taşıyabileceğimiz kuralsız ve geliştirilebilir bir zemindir, ben öyle tasavvur ediyorum. Neden belgesel yapmıyoruz da sanat yapıyoruz? Veya yazar olurdum ama birşeye "sanat" diyorsam içinde dolaştığım zihinsel alan genişler.

Pek tabi ki benim bu tartışmayı açma nedenim ve varacağım sonuç neydi?

Marcel Memed haklidir sistem bir iç ve dış tahayyülüyle vardır. Sanat bu alan içinde ilginç ve ilginç olmayan örneklerini üretir.

Sistemin tıkandığı nokta şu an sınır ihlallerinin "sınırlanması"dır diyerek, olayı özlenen "meta sınır ihlaline" taşıma isteği diyelim.

Hep varolan ve krize yol açtığını düşündüğüm. Neredeyse otomatikleşmiş olan. Ama sistemin dışına çıkarsan oradan etkili olamazsın yaklaşımının bir nevi "aklama" tekniğine dönüşmüş olması gerçeği.

Buna ek olarak da bazı şeyler söylenemiyor neden?

Sevgili bay perşembe, önemli bir noktaya değindi ya da yorumuyla değinmemi sağladı... "Güçsüz" olan kafa tutarsa buna hemen yakıştırmalar geliyor. Külliyen yanlış ve az düşünülmüş oluyorlar genelde. Hiyerarşik bir "dinleme" ve insan tasnif etme işlemini huy edinmiş bir kimse olayları değerlendirirken çoktan aşılması gereken (bence ortasınıf) engellere kafasını çarpar. Yani gözleri ve kulakları sadece iktidar saydığını görmeye ve kabul etmeye aklışlın kimse, yargılarını hazır kalıplar üzerine oturtunca bu paradigma sorun yaratır. Aslında reddeden birisi dışlanmış değildir. (Mesela yaygın olarak kabul görenin eleştirilmemesi de konuyla alakalıdır)
("içeri alınma parlama olabileceğigibi,dışında kalma tercihi de dışlanma ile sonuçlanabilir" demişsin. Dışta kalma isteği "dışlanma" yaratıyorsa zaten o sistem eğer bir sanat bağlantılı sistemse aşırı kirlenmiştir demeden de edemeyeceğim.)
Benim sistem dışı tarifime gelince; Geçerlilik/ Görünürlük / Desteklenme vasıflarını taşımayan olabilir. İşte burada ben feminist stratejileri anlamlı bulmaktayım. Blogların önemi yeniden. Sistemin parlak vaadlerine direnip kendi alanını açmak önemli. Tekrar meseleme dönersem ama counter-stratejileri kendine mal etmiş bir iktidar en tehlikelisi ve bu iktidarı paylaşanların en önemli argümanı da "sistem dışının olanaklı olmadığı". Bu bir sanatçı ise bir sorun var.

----

Sezgin ile konuşuyorduk. Liverpool da bir sergiye katılmayı reddettiğinden bahsediyordu. Bir müzede punkların eşyalarından oluşan bir enstelasyon istemişler. Yaşantılarını sunacak bir düzenleme... Adamların çok parası vardı dedi. Ben de sanat kurumlarını kastederek şöyle bir şey söyledim:
" Neden hep yanlış insanların parası oluyor?"
Stefan atladi: " That is what makes them wrong people." ( Onları yanlış kılan da bu)

Sistemin sınırları(dışı) vaadetmez. Alksine vermeyi, kararlılığı, açıklığı ve direnmeyi gerektirir.
Bizler sadece görünür olanı değerlendirmeye alabiliriz. Meseleyi ara ara yazacağım ama güncel sanat dediğimiz şey ve üzerine konuştuğumuz şey. Üretim üzerinden bakıldığında ancak sanatçıların katıldıkları sergileri görebiliyoruz ama sergi vb. reddetmelerin çetelesi yok. Üstelik bu reddetmeler hangi sergiye gidildiğinden daha anlamlı geliyor bana.Ben neyi istediğimi sınırlandıramam, bu sonsuz olasılıklar dünyasıdır ama ben neyi istemediğimi iyi bilirim.

Tüm bunların üzerine bir parça da Unabomber okuyalım diyorum.

----

Mesela benim Garanti Platformda bir studyom oldu bir süre. Kurumsallık eleştirisi olsaydı mesele, güncel sanat için orasının bir tekel oluşturduğu düşünülebilir di ama eleştirel düşüncenin etkili kullanıldığı bir kurum olarak bağımsız veya alternatif olduğu düşünülen mekanlarla karşılaştırıldığında daha çok risk alıyorsa, ben bu yaklaşıma önem veririm. Mesele kurum veya değil, sistemin içinde veya değil, güçlünün gücünü nasıl kullandığı. Aynı şekilde bakarsak güçsüzün güçlü olmak olabilmek için nasıl sisyeme uygunadım yürüdüğü, her türlü "kabul etme" mekanizmasını nasıl makulleştirdiği bağımsılzlığını tehdit eden bu süreçleri nasıl görmezdengeldiğini izleyebiliyoruz. Bunlar zaman zaman da -acıdır ki- görünmez süreçler.

Ozan K sana tamamen katılıyorum, biraradalık önermene ek olarak belkide sübjektif olana da alan veriyorum ben.

"Yumuşak bölgelerde, güvenli aralarda, kısa mesafelerde..." çok doğru. Buna sırtımı da dönebilirim ve dönebiliriz, görmezden geliriz. Geceriz...Ama öyle değil işte al sana de facto, ben de bu yüzden konuşuyorum. Ya da bu güvenli alanlarda güvensiz alanmış gibi yapılması -ki bazen bu kitlesel kabul de görüyor-. Yani insanın kral çıplak diye haykırmak istediği anlar bunlar.

Sistemin dışına doğru yürütülen her tür direniş tabiyatiyla merkeze çekiliyor ve bu da yeni dışarıların keşfini tetikliyor. Bu yüzden benim veya pek çoğumuzun ilgisini de bu sınırlardaki işler-kişiler çekiyor. İstanbul sanat ortamı mekanların artmasıyla çeşitlenecekmiş izlenimi verse de sanatçının seçtiği yol bu çeşitlenmenin ötesinde sistemin içine marulun göbeğine oturmuş sanatçı. İstanbul güncel sanatını ilginç kılan sistemin kıyılarında sırırlarda gezinebilme becerisi giderek ana akım bir güvenli bölge ve burada sistem dışını temsil etme sendromuna doğru gidiyor. Açık açık türkiyede güncel sanat köklerini çok başka bir yerden biçimlendiriyordu, şimdilerde bana bu sanatçı persona siliniyormuş gibi geliyor. Umarım yanılıyorumdur.

Korkarım dünya da da bu böyle.

Eleştirel düşünce kabul göreni tekrar düşünmeyi ve ezberlediklerimi dağıtmamı gerektiriyor. İşte bunu yaparken de gözlemlediğim birşey di bu sistem dışı tabusu, en az 5 konuşmada, en az 3 kitapta karşıma çıkan...

Yorumlara tekrar teşekkürler. Uzattım biraz hatta ordan oraya dağıldım daha da yazardım ama burda durayım. Yorum olarak basamadım çok uzun oldu bu yüzden yeni başlıkla yayınlıyorum.

Ozan K, Marcel Memed, Tufan Baltalar ve Bay Perşembe'nin yorumları için " Bu bir tabu mudur?" yorumlar bölümü.

No comments:

Search This Blog