Kim kime destek oldu?

Aslında ne yalan söyleyeyim o kadar da umrumda değil, ama bir durumu örneklemesi açısından önemli bulduğum için tartışmayı buraya taşıdım. Trendsetter' da yazımın yayınlanmasından sonra derginin editörüyle bir dizi yazışmamız oldu.


Merhaba Mujde Hanim,

Size yazma amacim Trendsetter dergisi 77 nolu / Eylul 2008 sayisinda (blogumdan aldiginiz) "Bir adres" baslikli yazimi izinim olmaksizin yayinlamis olmaniz.

http://creativecommons.org/licenses/by-nd-nc/1.0/fi/deed.en
linkinde gorulecegi uzere, para kazama amacli olarak yazilarimin kopyalanmasi yasaktir. Blogumda da yan tarafta gorebileceginiz CC isaretli link bu konuda aciklayicidir.

Derginizde yayinladiginiz yazim icin tarafinizdan benimle (yazili-sozlu-diger) hicbir iletisim kurulmadi. Sonuc olarak ben yazilarimi halka acik olarak yayinliyorum ancak taktir edersiniz ki Trendsetter dergisi bedava dagitilmiyor.
Yaklasiminiz cok buyuk oranda entellektuel emegin somurulmesi manasina geliyor.

Amacinizi anliyorum ancak yazim icin telif ucreti, ozur veya ne dusundugunuzu sormayi hakkim olarak goruyorum.

Ilginize tesekkurler,

Elmas Deniz




06.Ekim.2008'de Müjde hanım cevap olarak, iyi niyet geregi benden izin almasi gerektiğini ve bu konuda hakli olduğumu yazdı ve ihmali için özür diledi. Ancak benim emek somurusu iddiama karsi cikarak şöyle dedi:

"eger blogunuzun adresini, sizin kimliginizi acik acik yazip "bu bir alintidir" seklinde vermeseydim, emek somurusundan soz edilebilirdi. Alinti, kaynak acikca belirtildigi muddetce, basinda yaygin olarak uygulanan bir sistemdir ki, sizin durumunuzda ben kaynagi dogrudan basliga cekerek okurlari sizin blogunuza yonlendirdim. Bu noktada, is etigi yonunden bir zaafim oldugunu dusunmuyorum.
Ayrica Trendsetter 15 bin tiraji olan bir dergi, oldukca nis bir okur kitlesi var ve 1 sayfasinda yer almanin ise genellikle bir bedeli var. Ise hangi acidan baktiginiza bagli, bunu blogunuz icin bedava bir tanitim olarak gorebilirsiniz, ya da emek somurusu deyip telif talep edebilirsiniz. Eger telif talep ederseniz, bilin ki yasal olarak size boyle bir odeme yapma yukumlulugum yok ancak yazar olarak desteklenmeniz gerektigini dusundugumden dergimizin standart telif ucretini banka hesabiniza (Turkiyede) gonderebilirim."


From: Elmas Deniz [mailto:elmas.deniz@gmail.com]
Sent: Thursday, October 09, 2008 7:22 PM
To: MÜJDE
Cc: dino
Subject: Re: yayinlanan yazim hakkinda

Merhaba Mujde Hanim,

Ben de gec yanitliyorum sorun degil. Zaten gec yazdim Dino blogunda konuyla ilgili yazdi ben de sizden bir mail gelir diyerek bir ay kadar bekledim. Dino'dan izin aldiginizi biliyorum, hatta benim yazimin yayinlandigini da sayesinde sanseseri ogrendim. Yurtdisinda oldugu icin yazisinin cikacagi dergiyi benden almami rica etti. Ben de sasirdim tabii ki, hic karsilasmayabilirdim de. Ozrunuz tamamdir, anliyorum calisirken birtakim aksamalar olabiliyor.

Mesele dusundugunuz gibi degil, sizin "is etigi zaafi olarak gormediginiz" yaklasim, esasen ciddi bir baska etik problemi doguruyor. Bu tarz yaklasimin degismesini bir prensip olarak gordugum ve onemsedigim icin size yaziyorum. Tehlif istemem de bundan dolayidir.

"sizin kimliginizi acik acik yazip "bu bir alintidir seklinde vermeseydim" demissiniz. Bu hirsizlik olurdu, bu entellektuel emegin somurulmesi degil gasp edilmesi olurdu. Yazi bir "alinti" degil yazinin tamami. Yani benim entellektuel emegin somurusunden daha kastim su, bir dergi cikiyor ve derginin icinde bir bolum guzel bir bicimde bloglardan alinan metinlere ayrilmis. Birisi, bu bloglari okuyup uzerine bir yazi yazmis olsaydi ve alinti yapmis olsaydi bu sizin (entellektuel) emeginiz olurdu. Ama burda yazinin tamami sanki ben anlasmisim gibi orda. Reklam isteyip istemedigine de baskasinin yerine karar vermis oluyorsunuz. Kaldi ki ben blogda bir zaman sonra istedigim yazimi silebilirim kaldirabilirim ama dergide kalicilasiyor, anlatabiliyormuyum... Meselemiz bu degil gercekten, sesimin tonu sinirli cikiyor olabilir lutfen bunu uzerinize almayin bu cok daha genel ve dolayli bir problemin parcasi ve yalnizca yazar olarak degil -hatta daha fazla- sanatci olarak da cokca karsilastigim, iyi tanidigim bir problem.

Is ariyorum ve sanatci/yazar olarak duzenli bir maas almayan birisiyim, dogal olarak emegimin karsiligi ve cabalarim hep guvensiz bir zeminde yuruyor. Kultur-sanat alanindaki yaratici insanlarin genel sorunu da bu olmus oluyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Su an paraya ihtiyacim oldugu ve yazar olarak desteklenmem icin mi? Yoksa gercekten yazimin yayinlanmasinin karsiliginda dogal olarak yazara odenmesi gerekli ucret mi? emin olamayabilirsiniz...
Iste problem tam da budur.

Hatta biraz daha uzatayim, bircok is de bedava emek harcanir ancak bu gonullu girisilen isler; destek olunmasi gereken yayinlar ve alternatif ufak olcekli vb.yayincilik girisimlerdir. 15 bin trajli bir dergiye yazar olarak destek vermemi anlamsiz buluyorum.

Zamaninizi aldigim icin uzgunum. Ancak dusuncelerimi aciklayabildigimi umuyorum.

Iyi calismalar,
E.

_____

Elmas Deniz
TC Is Bankasi
Vadesiz TL Hesabi
Hesap No: 3400 2373000
Sube: Izmir Merkez
Sube kodu: 3400

----



13.Ekim.2008 de Müjde hanımdan aldığım son mailde, Müjde hanım

"Internetteki yazi ve bilgi coplugu icinden okunmaya deger yazilari bulup cikartmak ve okurlara sunmak da bir emektir. Sunulan yazi sadece 1 ornektir. Arkasinda 170 sayfalik 1 de dergi var. Ama bu tartismayi uzatmak istemiyorum cunku siz bir tartisma yapmiyor kendi fikrinizi dayatiyorsunuz. Dergiye yazar olarak destek vermediniz, dergi olarak biz size destek verdik, bunu goremiyor olmaniza sasiriyorum" dedi ve bana karsi ne yasal ne de ahlaki bir sorumlulugu bulunmadığını belirten ve dolayisiyla telif yazmaya da gerek gormuyorum diye sona eren bir cevap verdi.


On 19.Eki.2008, at 17:33, Elmas wrote:

Merhaba Müjde Hanım,

İzniniz olursa ben bu yazışmalarımızı bloğumda yayınlamak istiyorum.

Şimdiden teşekkür ederim.

Sevgiler,
Elmas

7 comments:

borgakanturk said...

Bu durum hakli sekilde paranoya refleksini ve bitirmedigin, gelismekte olan projelerini blog sitene yerlestirmekten se, paylasmamayi tercih ettigin bir iletisimsiz ortama sapliyor. Sonrasinda pek cok potansiyel blog yazari sanatci-kurator ve yazar, projem calinacak, basligini asiracaklar, habersiz metnimi alacaklar, hatta kendilerine maledip, senin bütcesizlik nedeniyle isbn nosunu cakamadigin bir kitap haline gelmeden, el cabukluguyla baskasinin sergisi-kitabi ya da fikri olarak sana sunulacak. Bu paranoya bi bakima hakli ancak son derece de ketleyici bir paranoya. CC protection'unun bizde pek bir anlam ifade etmeyisi, ya da fikrin parasi olan tarafindan, 3 boyutlu hale getirebilecegi gercegi bizde malesef fazlaca gorunuyor. Tavir cok acayip sen zekisin, bak fikrin var ama sistemin disindasin, paran yok, iliski agin o parayi koparacak pozisyonda degil, sen ziyan edersin, ben somureyim, arakliyim, senin adina soyleyeyim hali, cok sinir bozucu.

Sonrasinda korunma adina cc yetmeyince, blog yazari asla bitmemis soylencelerini paylasmamaya ve blog sitesini kendi cv.siymis cesine kullanmaya basliyor. linkler vs.ler siliniyor.

Bu baya rahatsiz edici.

Borga

(Bay Perşembe) said...

ilk yazım 1994 yılında basıldı, hala yazıyorum ve bunlardan bazıları hala basılıyor.
ve sadece 1 kez telif aldım -80 ytl- sağolsun Milliyet Sanat onun dışında olmadı.
ama burada tuhaf olan, verilen eserin bir karşılığı olması gerektiğini örnekte görüldüğü gibi akla bile gelmemesi.
sanki müstehcen bir şeyden bahsediliyor gibi talep örtülüyor,üstüne senin yazını basmaamız sana yaptığımzı kıyaktır şeklinde bir de yağ gibi üste çıkılması.
sen kimsin ki- söylemi alttan yükseliyor aslında. bir sanatçı parçasısın ve biz koca kültür endüstirisiyiz. althusser'in ruhu şad olsun, devletin ideolojik aygıtlarının nerden pırtlıyacağı belli olmuyor...
sanatçı bir bütün oalrak kültür endüstrisi blokuyla hesaplaşmadan, bu tacize ugramaya devam edecektir

ElmasDeniz said...

Bu kültür endistrisi bloğuyla yüzleşmek demişsin ama ben sanatçıları bu endistürinin bizzat;

kendi çıkarları sözkonusu olduğunda: kötüüüü,

nerede bulunduğuna kuşbakışı bakabilme yoksunluğu açısından: budala (saf manasında) 

karar süreçlerine katılma ve üretimleriyle: "yaratıcıları"

olarak değerlendiriyorum.


( Birini çevrede bulunmaktan, diğerini sanat eseri nakliyesi işinde çalışırken, bir iki makale okurken üçüncüsünü de deneyimle çıkardım.)



Bu endistüriyi bu kadar arsız hale de yine sanatçıların pasifliği ve birbirine karışan bu üç özellik getirdi bence. Tabi baska bir dolu süreç de var. Ben çaresiz olmaktansa bildiğimi okuma yanlısıyım. Ben aslında öfkeliyim.

Bak simdi bambaska bir yerden olacak ama, istanbul Modern mesela, yarattiği izleyiciyi nasıl tanıstırıyor sanatla? Sanat yanlızca ticari nesneler arasindaki yerini aliyor bu izleyiciye tek yönlü bir beslenme sağlanıyor ve de aslında sanatçinin içine giremediği kurumlardan sanat öğreniyor insanlar. Bir kısım insan da tepki gösteriyor elit elit nereye kadar... neyse dagittim yine... Trendsetter'ın lifestyle önermesi burda hafif bile kalıyor.

Borusan sanatçıları misafir ediyor ama duvara çivi çaktırmadan, sanatçıları uslu uslu oturtup kamerayla izleyerek yapıyor bunu... Sadece telifde yazıda olmuyor bunlar.
Taciz mi? Yoksa budalalık mı?

Valla Borga, benim bünyemde paranoya yapmiyor acikcasi. Yani calincak diye ortaya cikartmamak bence anlamli degil ya da benim oyle seyler aklima takilmiyor pek... Çünkü "gerçek" bana göre değişmeden durur bil ya da bilme. Zaten bakarsan genelde kotu işler yapanlar, kendi üretemeyenler caliyor onlar da onemli degil bir bakima.

Hey gidi Alfred aklima geldi birden... 



Linklerde cömert yazarken açık olunması taraftarıyım ben, böylesi daha iyi :)

Ben sanatçı olarak kendimi yaratırken, bir taraftan kendimi silmeye çalışıyorum. biraz unabomber demem bundan. Bir yandan da neye sanat denildiğini sürekli mesele ediyorum. Aksi taktirde CV'm beni yakacak.



Yorumlara teşekkürler. Belki bir toplantı yaparız internet üzerinden ne dersiniz? düşünelim bir..

Ozan K. said...

Yapılmış bir şey sadece o anda kendine açtığı yerle değil, "yerleştirildiği" yere göre de konuşur. Hoyratça değiştirilen bir bağlam basitçe alıntı yapmak değil, yapıtın sözünü değiştirmektir. Değil mi ki Che'yi tişörte basmak vs. Che'nin yokluğunu yaymak anlamına gelir piyasada; ama sana da katılıyorum aslında. Biz PA'da bu sorun üzerine konuştuğumuzda vardığımız sonuç şuydu: Öyle şeyler yapmalıyız ki, "kötüler" onu alıntılamaktan çekinmeli. Biri yapıtın imzasını değiştirse bile yapıt buna onu yaratanın yardımı olmadan direnebilecek kadar "güçlü" olmalı. Daha doğrusu, bağlamı değiştirildiğinde, içine yerleştirildiği bağlamı "patlatacak" imgesel bir molotof gibi iş görmeli.

Senin karşılaştığın budala tipi de aslında dolaşımdaki genel budalalıktan payını alıyor sadece: Che örneği gibi: Piyasa kısa vadede Che tişörtlerinden para kazanmak uğruna uzun vadede piyasayı sarsabilecek bir devrimci imgeyi taze tutmak zorundadır. Tabii, su götürür tarafları var bu düşüncenin.

Sonuçta, senden izin almadan, PA'dan kimler alıntı yapmaktan çekinmelidir sorusuna örnek olarak, yaşadığın bu olayı referans verdim. Uygunsuz bir şeyse bu, bir haber et.

(Bay Perşembe) said...

yüzleşmek değil,hesaplaşmak demiştim.
kendimizin de kültür edüstrisi gemisinin neresinde yer aldığımzıı yada almadığımzı sorgulayarak...
Ozan K'nın dediği mecra, duruşoalrak çok önemli bir etik tercih:
Biz PA'da bu sorun üzerine konuştuğumuzda vardığımız sonuç şuydu: Öyle şeyler yapmalıyız ki, "kötüler" onu alıntılamaktan çekinmeli. Biri yapıtın imzasını değiştirse bile yapıt buna onu yaratanın yardımı olmadan direnebilecek kadar "güçlü" olmalı. Daha doğrusu, bağlamı değiştirildiğinde, içine yerleştirildiği bağlamı "patlatacak" imgesel bir molotof gibi iş görmeli...

lautreamont'tan artaud'a böyle bir duruş aslında hayat ta bulmuştu..
Situasyonist geleneği de tam burda anmak geerk belki de...

ElmasDeniz said...

Tabi bu benim hatam konuyu dagittim. Bir önceki tartışmaya bağlanabildiği için, yani sistem, dil ve bağlamlar meselesine böylece geri geldik hep beraber.(Gadamer)

Toparlamayı deniyorum:

1. Burdaki husus bir müellifin suistimali idi. Bu suistimali "ah bana ne yaptilar bakın" şeklinde değil "kim kime destek oldu" diyerek bir örnek olarak düşündüm aslında:

Tam olarak entellektüel emeğin ölçülmesinden ve bu emeğin ürettiği değerin yok sayılmasından bahsediyorum. Bu zaman zaman (üstelik) üreten kişilerce ve genelde bu üretimin yer aldığı kurumlar ve kişilerce yapılıyor. Entellektüel emeğin genellikle lütuf- olanaklar sağlamak olarak karşılığının ödenmesi idi derdim. Bu da sömürmek demek oluyor.(Marx)

2. İkinci mesele ise, sistemde pozisyon alma meselesi. Yani ürünün hangi bağlamda ve nerede yer alacağı meselesi. Ürün yapıt her neyse o zemini istemek veya istememek. Burada 'entellektüel emeğin sağladığı katkının görünmezliği' aslında sistemde güç odakları oluşturmaya nasıl katkı sağladığını açıkıyor. Sanatçılarsız trendsetter olmaz, Santral istanbul'da konuşma yapmaya gidilmez ise santral istanbul çöker, kültür-sanat kurumlarını oraya gelen üreten entellektüeller ayakta tutar, dergiler içindeki yazılar olmazsa yokturlar veya değerleri buna göre biçilir.

O zaman ürettiğin şeyi koyduğun yere bakmak şartı var yani kimi güçlendiriyorsun?

Ancak emeğinin ürettiği değeri görmezsen olanak sunan her yere gider bu sistemi şikayet ede ede inşaa edersin.

Emeğinin değerinin önce kendin arkasında durup bilinçli seçimlerinle (nerede bedava) nerede, kimlerle çalışacağına karar verirsin. Yani burada gönüllülük esasıyla alternatif bulduğun yapıları güçlendirmeyi kastediyorum.

3. Üçüncü ve sizin molotof örneğiniz ise, yapıtın "içeriğiyle" ilgili ayrı bir durum. Ürün burda bir amaçla ve politik bir amaçla tasarlanıyor. Sitüasyonist gelenek dersek aslında müellif anonim hedef de bizzat bu sistem kültür endistürisi zaten. Bağlam değiştiğinde bile baki kalması ve hatta gücünü de bu noktadan alması bakımından yapıt devrede. Benim örneğimde ise yapıt içeriği hakkında konuşmadık.
Ama hoyrat bir durum var ise "benim elmas deniz olarak yazımı yayınlamak üzere trendsettera vermiş olmam" bu sorunlu. Yapıt kendi başına bir şey aslında, edebi olarak mesela blogumda veya dergiden okunması yapıtın içeriğine müdehale edemiyor kanımca...

Che örneği ise bambaşka birşey.

Bunlar hep bildiğimiz şeyler de, iş gerçeklere gelince böyle işlemiyor işte...

Kafam karıncalandı.

Not: Ozur dilerim "hesaplaşmak" demişsin gerçekten.

(Bay Perşembe) said...

önceki tartışmaya bağlamak hata değil, bence...
türkçe konuşmak lazım belki de. alternatif kanal; sistemin içinden gedik açıcaksın,
takım elbiseni giyeceksin colanı da içeceksiz, koç ailesinin veliahtıyla da kadeh tokusturacaksına gelince her konuşma buna bağlanabilir.

toparlarsak 1 de kesinlikle sana katılıyorum..
2'ye de kesinlikle katılıyorum: know your enemy

3'te pek katılmıyorum, çünkü bence kafamızdaki doğru ile praxis arasında bir bağlam kurmamız şart.
Gerçek-te de, simgesel de oldugu gibi...
tabi ben daha rahat konumda olabilir, şu ana dek direkt kültür endüstrisiyle iş yapmadım. kavramlarla ve güncel sanatla ilişkimi sanatçı değil, metin üreticisi ve aktivist olarak kurduğum için.
Elmas, sizin K2, Bienal, farklı güncel proje deneyimleleriniz var,sorgulamanızın daha farklı mecrada olmasını anlayış ile karşılıyorum.
bu arada selamlar:)

Search This Blog