Tanklove/Jyderup

Evet, doğrusu hayat öyle kolay gitmiyor. Benim de aynı her insanoğlu gibi, bazı işlerim ters gidince herşey ters gidiyor. Bir yetişememe duygusu, bir saçmalık... Diğer yandan da bazı şeyler çok iyi gidiyor...

Bir taraftan da dünya dönüyor yeni pislikler etrafa saçılıyor. Savaşı destekleyen insan yok bu dünyada...

Reddedmeler kategorisinde Vicdani red ilk sırada. Zira benim tanıdığım askere gitmek istemeyen, henüz girtmemiş pek çok insan var. Ama pek azı ben bunu kabul edemem diyerek açıklama cesareti bulmuş. Mehmet Bal. Perihan Mağden'in dediği gibi: o benim kahramanım. Askerliğe ve ilgili her tür meseleye mesafeliyim bu anlamda. Tankları sevmem. İşte nasıl oldu da bir tankın üzerine çıktım ve bir sigara içtim. Onu anlatayım; o sırada çevredekileri güldürmekle meşguldum gerçi " siz hiç bir tankın üzerinde sigara içtiniz mi?" ben içtim!



Bu tankın tepesindeki benim, Jyderup yerel gazetesi.

Sanatın dönüştürücü gücü bu olsa gerek, tank bile sevimli hale gelebiliyor tüm gün yanında kalınırsa. Bir sanatçıya söylemek istediklerini söylemeye izin vermek için ordaysa, bir performans olarak oradaki halka şehirlerine tank giren diğer insanların hislerini düşünmek için sebep verirse... İşte tank tam da kendi kendisini imha etmek için ordaysa... Neden olmasın, tank sevilesi hale gelebiliyor.

Köken Ergun, yeni çalışması olan Tanklove projesinde hem fasülye görevleri üstlenmek ve böylece destek olmak üzere ordaydım. Tabi ki en başından projeyi duyduğumda elim ayağıma dolaştı heyecandan. Ben ki sokakta tankları askerleri olan şehirlere gitmişliği olan bir kimseyim, tankların belediye otobüsleri kadar alışıldık olduğu şehirler bunlar... Yıpratıcı ezici. Askerin askerliğin ve savaş halinin getirisi olan her şeyin günlük hayatın sıkı parçası olduğu yerler... İşte Köken Danimarkanın Jyderup kasabasına bu tankı getireceğini duyduğumda çok heyecanlandım. Bir sabah köyünüze o müthiş avrupalı -savaşan ama savaşta olduğu akılara gelmeyen- ülkenin sakinlerinin hissettiği o küçük panik- şaşırma ve düşünme zinciri...

Biraz farklı belki ama bu durum bana Don De Lillo'nun Beyaz Gürültü' sündeki profesörü hatırlattı. Bu adam amerikada tabi ki, evinin yakınlarında bir patlama oluyor ve önce inanmıyor. Diyor ki," böyle şeyler üçüncü dünyada olur, burada olmaz, benim gibi bir profesörün başına gelmez" . Bir kuzey kasabasına tankın görülmesi ihtimali de orda savaşa ilişkin izler bulmak da zor. Köken'in çok perspektifli ama dolaysız söz söyleme kabiliyeti su götürmez bu anlamda.

Askerin Türkiyenin kuruluşundan beri ülkeyi sürüklediği hal rejimin kitlenmesi ve uyguladığı baskı akıl almaz. Sincan'da bir sabah olanlardan tankların askeri gücü sergilemek amacıyla şehre çıktığı gün Köken'i bu işi yapmaya itmiş.

Köken, inanılmaz bir titizlikle tüm filmi yönetti. Çok başarılı bir ekip vardı yanında -söylemezsem olmaz,- tek bir aptalın bile yeralmadığı inanılmaz çalışkan ve işini seven bir ekip. Tüm motivasyonu iyi işler yapmak olan insanlar, kameramanlar, sesçi, fasulyeden ben, Behind the scenes namı diyar kamera arkası çekimleri için bu küçük kasabadaydım. Sağolsun Köken ufak bir rol de verdi bana, biraz da oyadım. Köken inanılmaz bir iş çıkartacak. Handırıd pörsent şur yani.

Daha fazla yazmayacağım, zira yazacaklarımı post produksiyon sonrasına saklıyorum.

2 comments:

Oyku said...

Adnan'in blogunda yaklasik bir dakikalik projenin videosu var. Orada Danimarkali kasaba sakinlerinin yuzlerindeki saskinlik ifadesi herseyi ozetliyordu. Senin de dedigin gibi en onemlisi, tankin bir belediye otobusu kadar olagan bir goruntu olusturdugu cografyalar hakkinda dusunme ve o insanlari anlama sansini vermis olmasi. Tabii bu sansi kullanmak isteyenler icin...

dino said...

oh god! my tankgirl!

Search This Blog