"We're the ones the others do not want to play with"

Birkaç gün önce, olağan işlerimi yapma çabalarım arasında sokaktan gelen seslere kulak verdim. Mezuniyet dönemi olduğu için hemen hemen her gün gençler kiraladıkları arabaların içinde içip içip taşkınlık yapıyordu, ama tuhaf olan birisinin ısrarla megafondan şiir okumasıydı. Dili bilmediğim için bana öyle gelmiş...Sokakta eylem vardı hem de ikamet ettiğim binanın çok yakınında.



Yıkılan bina. Bannerde şunlar yazıyor: Bazı şeyler uğruna savaşmaya değer-

Alternatif kültürün mekanı olan; Sitüastyonistler ve özellikle fransa, italya dolaylarındaki işçi hareketlerinin etkisindeki grupların işgal ettiği, feminist ve işçi hareketlerinin de danimarka da köklendiği yer olan ungdomhuset -youthhouse mart 2007 de olaylı bir biçimde yıkılmıştı. Bu bina aktivistlerin barındığı, her türlü sanat gösterilen, çeşitli buluşmaların yapıldığı bir mekan olarak işliyordu. İşte bu yıkılan ungdomhuset Jagtvej 69 numarada bense 101'de. Hemen çıktım tabii dışarıya. Yürüyüşe katıldım. 2007 de binanın yıkılmasından sonra binada etkinlik gösteren punk çoğunluk unutmama kararlılığıyla haftalık eylemlerde bulunuyor. Şimdiye kadar tutuklanan kişi sayısı 950 olan bu eylemeler dizisinde 140'ının yabancı olduğunu bilseydim pasaportsuz çıkmazdım sokağa... Herneyse, bu insanları oldukları gibi taşıma ihtimali olsa hepsini istanbula getirsem ve istiklalde yürüsek istedim. Herhangi bir şeye karşı olunmasına gerek yok eğer sadece istiklal'de yürürlerse mesaj giderdi hem de doğruca. Sokak işe yarıyor.

"We're the ones the others do not want to play with". Diğerlerinin birlikte oynamak istemedikleriyiz. Kim Larsen'in şarkı sözlerinden alındığı anlaşıan bu grafitti ("we're the ones the others are not allowed to play with" bunlar orijinal sözler oluyor) uzun süre evinyıkıldığı yerde kalmış.

Bu çocuklar gerçekten de İstenmeyenler. Uzunca bir yol yüründü, çok güzel müzik yapan bir araba eşliğinde elde biralar yer yer slogan atan bir kalabalık. İstenmeyenler arasında olduğunu biliyordun yürürken bu duygu inanılmaz tuhaf bir duygu. Etraftan sağlıklı kopenaklı gençler geçiyor, kafasını iki yana sallayan insanlar cık-cık-cık, sonra yürüyen kalabalığa bakıyorsun, tercihlerindeki ısrar daha da okunur hale geliyor. Belediyenin önüne varıldığında polis ile biriki dalaşıldı, polis daha fazla yaklaşmasınlar diye merdiveni tuttu. Grup serildi meydana turistlerin ilgili bakışları. Elinde kamerayla gençleri görüntülüyordu bir başka polis.

500kadar, taş fırlatan, cehennemden gelme anarşist ve otonom ile birlikte satılık ev!
Bu bir dönem, bina elden çıkartılmaya çalışıldığında duvara asılan satılık ilanı.

Oyun Dürtüsü kitabını yeni bitirdim. Bu kitabın baş kahramanları 14-15 yaşlarında kendi arkadaşları arasında dışlanan akıllı son derece bilinçli, retoriğe hakim ama bulundukları çağın ruhunu sindirmiş çocuklar. Juli Zeh'in inanılmaz dil kullanımı, akıcılığı ve işlemez hale gelmiş olan sistemin çelişkilerini bu gençlerin inançsızlıklarıyla bağlaması muhteşem. Kitaba dair aklımdaki herşeyi yürüyüşte gördüğüm çocuklara bağlayıverdi beni. Zeh sayesinde aklımda ne varsa yerleşmiş düşünce hepsini yeniden gözden geçirdim acaba ben neye saplanıp kalmış olabilirim diye? Çünki her kuşak bir şeye saplanıp kalıyordu sonuçta...

Bu eylemde beni etkileyen yaş grubuydu. Yaşaları 10-17 arası değişen büyük bir gruptan bahsediyorum. İlginç olan çok yaşlılar ve çok gençlerin bir kombinasyonu olmasıydu ve sanki arası yoktu, kayıptı...Yaşlı insanlar ve torunları. Zeh diyordu, "bizler nihilistlerin torunlarının çocuklarıyız." Galiba dünya üzerinde ciddi bir sol varolacaksa bu onlar arasından çıkacak. Yaşları şu an 10-15 olan akıllı insanlar. Nelerin onları zehirlediğini gören, ama inançsızlıklarını bilen, cool çocuklar.

İşte bu eylemdeki çocuklar; toplum ahlakına ters ne varsa yaparak, kamusal alanda kendilerini görünür kılarak - giyim tarzları ve davranış olarak-, zaman zaman yolları kapatarak, sokakta sarhoş gezerek ve aktivizmin bin türlüsünü yaparak varoluyorlar. Bu çocuklar bilerek ve isteyerek kendilerini sistemin dışına itiyor burdan da onlara öğretilmek-baskılanmak istenen ne varsa tersini kusuyorlar, otoritenin çökmesi ve düzensizlik yaratmak için stratejiler tartışıyorlar. Bu gençlik gerçekten aptallığın karşısında direnen bir grup, kafa tutan çok genç insanlar. İstenmeyenler. Kendilerine bağımsızlık verilmesini beklemeden bunu yaratıyorlar.

Overgaden'de bir açılışa gittim bir gün sonra çok travmatikti ve biraz da benim şanssızlığım tabi. Golden Enterprize isimli bir grup sanatçının sergisinde, bir sanatçının bir cam küre içinde sergilediği videosu çok ünlü olmak isteyen sanatçının kendisini böyle art forum, art in america gibi dergilerin kapaklarına koyduğu, ismini yazan panlkartların gugenhaim, bilboa duvarlarından sallandırdığı bir iş -vardı. Sanat nasıl da kendi içine kapanmış, sanatçının ünlü olma isteğinin sanatın esas konusu olduğu bir video da izleyince nasıl da heyecansız geldi. Zaten nicedir eğilimliyim bu aptal durumun sıkıcılığını tahlile. Gelen kalabalık da her zamanki gibi sanat profesyonelleri, sanatçılar, küratörlerden oluşan kapalı bir çevreydi. Tanıştığım birkaç sanatçıya bu evle ilgili olayları sordum. Polisin dedim ne kadar baskıcı olabildiğini görmek için yeterli olan biten, inanılmaz yorumlar aldım, sözde bu çocuklar düzgün giyinirlerse bir sorun çıkmazmış, polis tipe bakıp karar veriyormuş, mesela eylemin aynısını kendisi yapsa polis dokunmazmış ona. Öylece kalakaldım. Bana da kirli birşey ellemişim gibi bakanlar oldu, tuhaf yüz ifadesiyle, onlarla yürüdüm diye.

Eminim, 11 yaşında siyah dar pantolon giymiş saçları biçilmiş özenle dikeltilmiş sokakta sıkı grafitiler boyayan sevimli bir çocuk bu yetişkinlerden daha fazla soruyor, sistemleri tanıyor ve içinde boğulup gitmeyecek cesareti buluyor.

Kıyafetinizi de sikeyim, sizi de sikeyim gibi bir tarz işte. Net ve dürüst.

Juli Zeh karakteri olan Ada'ın azından:

" ...Sadece birkaç saatlik uçuş mesafesinde dünyalar yanıp kül olurken, kuraklıktan kırılırken boğulurken, havaya uçarken, kan gölü içinde ölüp giderken ceza tehditiyle bizi bisikletlerimize far takmaya, sigara içmek için 16 yaşımızı beklemeye ve arabalarımızı, iki euro karşılığında yere güzelce çizilmiş kutucuklara park etmeye zorlayan banal ve kılı kırk yaran nizamnamelerden bıktık. Biz artık devlete uymuyoruz, biz sistemin önüne geçtik; kimi nesillerle aynı kaderi paylaşarak, geçmiş nesillerin düşünceleri ve arzuları tarafından çizginin ötesine itildik ve şimdi kafamızı sallayarak dışarıda duruyoruz..."



2007'deki olaylar.

Juli Zeh, Oyun Dürtüsü, Metis

No comments:

Search This Blog