Şehrin bittiği yer?

Dün birşey denedim.

Akşam üzeriydi bisikletle şehri dolaşıyordum. Öyle ne enteresan gelirse o tarafa doğru sürdüğüm bir gezi. Arada ilginç bir şey gözüme takılırsa ona göre seçtiğim yollardan oluşan haritanın sadece dönüş yolunda kullanılacağı bir gezi. Arada durup bisikleti kilitleyip (Bu esnada; insanoğluna hırsızlık yaptığı ve bu yüzden anahtar, kilit gibi saçma sapan sıkıntıları kendisine çektirdiği için söylenerek) Dura ilerleye dükkanlara bakınarak... Bir kitapçıya girdim, bir arkadaşim için Danca bir kitap sipariş ettim iki gune gelecek. Kendime de, olaylarin Kopehag'da geçtiği bir kitap aldim Miss Smilla's feeling for Snow, Peter Hoeg. Birkaç dükkanda muhteşem antikalar eski "danish design" unsurlar vardi, herşeye dokundum diyebilirim ama hiçbirşey almadim. Sonra devam ettim yoluma, güzel evler, barlar, kafeler, metro istasyonu, sokak araları, çiçekçiler, sebze satan ortadoğuluların marketleri, azalan trafik genişleyen yollar küçülen evler... Bir süre sonra sosyal konutlarin olduğu mahallelere geldim burası şehrin çekici olan merkezinden uzakta kalan yerler. Binalar daha yakin zamanda inşaa edilmiş. Karşımda bir tane fabrika kocaman beyaz baca bacanın ucunda gri bir şerit var. Evler sıraya dizilmiş. Kutucuklar halinde balkonlari, balkon kapısına bitişik pencereleri olan, dışarıdan bakınca bile 45 metrekare olduğu anlaşılan dairelerin oluşturduğu bina bloklari. Le corbusier in makina dediği şey he he he. Birbirinin aynısı sürekli. Çeşit değişiyor ama mütemadiyen bir aynılık...

Önümde bir yol uzuyor, varış hedefi yok ya gezide hemen icat ettim. Ben şehri bitirmek istedim. Şehir nerede sona eriyor diye böyle bir son var mı diye? Şehrin bittiği yer neresidir?

Sonunda elimdeki haritadan çıktım.

İstanbula otobüsle seyahat ederken hep istanbul başlar birkaç saat seyahat ettikten sonra merkeze veya merkez denilen şeye işte şehir denilen şeye varılır. Bir keresinde de Belçika'da Ghent'de olmuştu; yürüyerek gecenin bir vakti bir yere geldim karanlıktı, ben yürürken genellikle yere bakarım. Kafamı bir kaldırdım, 6 şeritli bir otoban uzanıyordu önümde, "şehir bitti" dedim kendi kendime "geri dön" Galiba şehrin bitmesi fikri bende ordan kalma. Aslında düşününce İzmir'de oturduğum ev de şehrin bitişindeydi. O da bir sosyal konuttu, aynı küçük evden bir sürü -evlerin aynılığı kadar yaşayan kişilerin yaşamlarıda aynıdır bu tür düzenlerde- herneyse, ama orada şehir duvarla bitiyordu. NATO arazisini çevreleyen bir duvarla. Hep çin seddine benzetmişimdir o duvarı...

Kopenhag da acaba şehir nerde bitiyordu daha fazla gidilince. Hedefime doğru, kuzeye doğru sürdüm. Saçma sapan da olsa sevdim bu olayı. Sanki spor yapıyorsun da onu çaktırmadan oyuna çevirip zihinsel bir antremana dönüştürüyorsun. Devam ettim gerçekten bozulmaya başladı herşey, dükanların çeşitliliği gitti, evlerin tuğlaları çirkinleşmeye, badanaları dökülmeye başladı, yollar kötüleşti. Mesela nerede oturuyorsun denilince burada yaşayan insanlar Kopehag diyordu. Buraya gelmeyen kopenag'ı gördüm diyor. Tıpkı istanbulda oturuyorum diyen onca insan gibi. Sonra umulmadık güzellikte evler çıktı karşıma bahçeli, müstakil kapısında bir araba 3 bisiklet parketmiş, daha da ileriye doğru gittim.

Şehir bir gölle bitti. Çadır kampı için bir alan ve sonsuz yeşillikler içinde şehir sona erdi...

Aslında şehirler genellikle sosyal konutlarla bitiyor. Daha göllere gelmeden.


Kopenhag'ın kuzeyinde göller bölgesi denilen kesim.





Not: Dönmek çok zor oldu, insan bir fikrin peşine takılıp bu kadar mı yol gider. Akıllı işi değil, deli yapmaz.

Search This Blog