98 kişi



Burda kopenhag 'da bir arkadaşımla buluştum bir kafede, maç saatiydi.

Yol boyunca bayrakli uniformalı türkiye taraftarları vardı, bayraktan kurtulunamıyordu. İnsan isterse cinsiyetini bile değiştirebiliyordu ama ulusunu pek değiştiremiyordu. Evet boşverilirse başarılmış gibi oluyordu, umursanmaz ise mesela ama kendi ülkenin denetimini yapmazsan ülken de bir canavara dönüşüyordu. Bu nedenle ülkeyi sahiplenmemek ülkenin hatalarını da olumlamak oluyor du ki, sorumlu hissediyorum iste. İşte bisikletimle evden çıkıp istegade deki kafetye ulaşana kadar bunları düşündüm.

Arkadaşım İsrailde yaşayan araplar hakkında bir belgesel yapıyor Jaffa dan yeni dönmüş. Daha çok zorluklar yaşayan arap genç kızlar hakkında. Bana neden en akıllı, heyecanlı ve ekonomik olarak daha iyi durumda olanları tercih ettiğini anlatıyordu. Mutenalaştırmanın işe karıştığından.

Bayrak hakkında konuştuk bir süre. Bayrak dedi benim için çocuksudur, danimarkada biz ne bileyim doğumgünü pastası süsleriz bayrakla. 20 kadar kişi arkamızda bağıra çağıra maçı izledi Kopenaklılar Türkiye'yi destekliyordu. Almanları sevmediklerindenmiş bir de efendim çok sayıda Türk varmış kopenhagda.

Gece biryerlerde dans ettik, orda tanıştığım birisi bana nereden geldiğimi sordu, Türkiye dedim. Ne yaptığımı sordu. Sanatçı misafir programı ile 2 ay buradayım dedim. Bitince tekmeyi koyup geri gonderecekler yani dedi.
Nedense kızmadım.

Gazeteleri okudum sırayla sonra bu bir arkadasimdan geldi. imaj.

Ama benim aklımda, elime bir kitap tutuşturan akıllı bir adam ve çingeneler var.

3 comments:

Danimarka Prensi said...

Bak işte bu pek çok kişinin görmezden gelmeyi tercih ettiği bir şey: Bayrağın bu "çocuksuluğu". Yine de aslında bu bile tam anlatmıyor olan biteni. Çocuksu olmak denen şeyi çocuksulaştırmak olarak yaşıyoruz. Bayrak onu kafasında ya da elinde taşıyanı ergenlik halinde tutan renkli, bir hayal ülkesinin (her seferinde Neverland'in) simgesi olan bir oyuncak gibi kuruyor gerçekten de kendini. Çocuksu ama çocukça değil; kibrit, ilaç türünde şeyler gibi çocuklardan uzak tutulması gereken bir şey. Pastanın üzerindeki eğlenceli duruşunda bile çünkü kötü anlamda ergenleştiriciliğinin hipnotize eden etkisi mevcut. Bak bunun görsel sunumu da altmetni doğru yazıldığında zihin açıcı olabilir: Bir bayrak. Altında bir yazı: Çocuklardan uzak tutunuz.

Selamlar...

ElmasDeniz said...

Köken Ergün'ün 23 Nisan kutlamaları sırasında çektiği videolar var tam da bu yaklaşımınızın üstüne oturan. "Bayrak" isimli. Kendisinin bir konuşması oldu Kopenhag'da Karrierre Bar'da gectiğimiz pazar.

Türkiye bayrağının rengini kandan elde ettiği için övünen bir ülke. Bunu da çocukken öğreniyoruz, vatan uğruna dökülen kan bu. İste bence Türkiye'de bayrağın sembolize ettiği şey tam da bayrağın askeri amaçlı kullanımıyla yani bayrağın ortaya çıkışıyla bağlı hala. Tabi vatanın bölünme paranoyası da ateşliyor bu delicesine kullanımı.

Danimarka ulus bayraklarının en eskisi 13.yy dan beri kullanılıyor. Herhalde pasta dekorasyonuna indirgenmesi onun askeri amaçlı kullanımından uzaklaşılması olmalı bir yandan da evet, etrafta bayrak görmemek bir ulusta milliyetçiliğin olmadığı anlamına gelmiyor, maalesef bu da hesaba katılmalı.

Bu manada Turkiye'de bayrak durumu ergen bir mevzuu.

Yorum için teşekkürler.

Danimarka Prensi said...

Öte yanda da plastik kullanımı var. Düşünsenize, sonsuza dek uzatılabilir, çerçevesi dışında çizgilerle sınırlandırılmamış kırmızı bir zemin, bu her türlü endüstriyel ürüne, tekstil ürününe, yüzeye "uygulanabilir". Genelde beni düşündüren bu sirayet avantajı olmuştur. İlginç bir şey anlatayım: Bir dövüş sporcusu, uluslararası bir müsabakaya çıkarken Türk bayrağı şeklinde bir şort giydi bu yakınlarda. Bir magazin programında bu durumu şiddetle kınayan haberin yayınlanmasından sonra sporcuyla kanal arasında ilginç bir diyalog geçmiş. Ben tesadüfen sonuna denk gelmişim programın: Adam bayrağı kanalın deyimiyle "edep" yerine denk getirdiği için eleştirilirken hiç beklenilmeyen bir şey yapmış ve tam da bu durumla, bu denk getirmeyle övünen bir yazılı yanıt vermiş. Karşılıklı şuur kaybını daha iyi özetleyen bir örnek olamaz herhalde. Bir yanda, bir tür "moda" bakışıyla, yani bayrak hem simgesel hem estetik olarak nereye yakışır nereye yakışmaz'ı belirleyen neredeyse hamasi bir dil, bir yanda üzerinde taşıdığı "protezleri" üst üste getirmekle övünen, bu hakkının sahiplerince sorgulanmasına içerleyen "milli" sporcu. Muallakta kalan kısımsa, denk getirilen simgelerden hangisinin bayrak, hangisinin bir biçimde fallus olduğu... Bunu saptamaksa "magazin" programlarına düşüyor artık. Ne de olsa bayrak da izlenen ünlülerden biri...

Search This Blog