4 k2 gelecek nasıl?

Hüseyin Alptekin’in söylediği “sanat üretiminin” bir çeşit “bilgi üretimi” olması üzerinden, bu temellendirmeyle devam edeceğim. Bilginin üreticileri, dağıtıcıları ve alıcıları açısından bakıldığında konuşulan birçok sorun yanlızca açık edildiği için çözülmüş izlenimi verse de üzerine konuşulmuş ama çözülmemiş olarak durmakta. Demokratik olduğu öne sürülen bilgi kaynakları, ya da kuzey amerika ve avrupayı ve kıyısındakileri içeren bir evrensel tanımı. Sistemin önemli bir parçası bilginin nasıl dağıtıldığı sorusunu içeriyor. Bilgi hala bir güçlü olandan güçsüz olana doğru hareket ediyor. Burdaki güç; karar vericilik, popular olanı belirleme olabildiği gibi bilgiyi dağıtma kapasitesine gore de şekilleniyor. Sanatın büyük kapitalleri ve burda yaşayan sanatçılar, kurumlar her tür bilgi üretimine ve bu yolla global ölçekte varlık gösterme imkanına sahipken, ağın dışında kalan ve özellikle sistemin önerdiği dili kullanmak istemeyenler veya bilmeyenler için gösterilmesi gereken direnç, önce kendi platformunu oluşturmak sonra da da bu platformda bilgi üretmek. Bu anlamda izmir veya coğrafi koordinat önemli hale geliyor. Bilginin içeriğinde lokal ipuçları görmek-aramak değil de, bilginin dağıtılması açısından coğrafyayı düşünmek önem taşıyor. “Bilgi”ye herhangi bir başka merkez coğrafyaya taşımadan hareket kazandırmak için direnmek gerekiyor. Aksi taktirde ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın coğrafi temsiliyet ya da gereklilikleri kabullenmek kaçınılmaz hale geliyor.

İnternationalismin etkileri ve ölü alanın yanıtı Alternatif bilgi üretimi
Heterotopya Gelecek nasıl

Maddi engeller aşılabilirse amaçlanan ortak sorunları paylaşan ve batı kültürel egemenliğinden hasar alan yakın coğrafyayla ilişki kurulması, batı coğrafyasında ise baskın sistemin dışında kalan küçük oluşumlar veya şehirlerle yani bir tür ölü alanların merkez dışıların paslaşması ve iletişim ağı yaratılması ise k2 nin gelecek planları. Bu plan iletişimin, tartışmanın taraflarının “oldukları haliyle” kendi lisanlarını paylaşmaya fırsat verecek k2 izmir heterotopyasında işler mi? Burdan hareket edecek sanatçıların katkısı ne olabilir?

Bu sessiz kitlenin temsil edilmeyenin de hareketi. Haklı bir pozisyondan haklı eleştirel bir pozisyonu belirlemek ve sahiplenmek açıklıkla araştırmalar yapmak istiyor. Eleştirelliğini güçsüzken bile yapma ihtiyacı ve yapabilmek için yine bu sessiz kitlelerle sessiz dayanışma içine girme yolunu seçme.
K2’nin süper globalleşen ve müthiş bir hız alan sanat sistemi içinde alternatif alan açabilme ve ölü nokta konusunda böyle düşünen herkesle birlikte gücü olmayanlar konusunda yeni tarifler getirebilecegine inanıyorum. Kaldı ki Izmir ve k2 inisiyatifine dahil olan sanatçıların profesyonelliği ya da üretimlerinde alternatif bir yan sözkonusu olması bile önemli değil buradaki dinamik, kollektifinve eşitliğe dayanan bir platformda birlikte çalışabilmenin dinamiği. Risk alabilmekten bahsediyorsak neden almayalım? Neden radikalleştirmeyelim?

İşte tüm bu nedenlerden ötürü başka kör noktalar ve merkez dışı alternatif oluşumlarla birlikte hareket edilmesi durumunu Izmir li sanatçının bireysel olarak dolaşıma girmesinden daha çok önemsiyorum. Zira bu bakış k2’nin sanatçıların kalesi olmasından sa küresel ölçekli sayılan bienaller, sanat fuarları ile uluslararasılığın önemli bir kriter haline geldiği bir zamanda alternatiflerin ölü bölgelerin güç taşımayanın hareketi olarak önemli buluyorum.

K2 deki mikro yapılanmayı her türden hiyerarşik yapıya ve hegamoniye karşı zayıfın direnç göstermesi ve görünürlük kazanabildiği bir platform olarak alıyorum.ne yapabilmeye muktediriz. Bu Harld Negri(BUL) nin yığınlarıyla bağdaştırdığım çoğunluğu oluşturan temsil edilmeyen politik kalabalıkları. Küçük ve önemsiz olan bir yer k2 ve binlerce küçük ve önemsizden birisi. Amatör emeğin, bilgi sahibinin bu türden bir otoritenin değil öğrenenlerin mekanı. Yatay karakterli. İkinci. Bu pozisyondan burdan konuşmanın anlamlılığı.

Batı dışı bir coğrafyada Izmir hazır ilgi alanı değilken “diğerleri” ni / doğu avrupa ve ortadoğu asya/ sahte alçakgönüllülüğün tuzağına düşmeden post kolonyalist tehditlerden uzak olarak ağırlayabilme nötrlüğünü barındırıyor. Tehlikeli bir açıklamayla; kendi tarihini yazmaya çalışan ve problemli bir coğrafyanın güç ilişkilerine bulaşmamış mekanı diğer ölü noktalarla nötr bir düzlemde buluşma ve üretim deneyimlerine olanak sağlayabilir. Balkanlardaki 90’ları kaplayan ilginin sonrasında ne olacağı veya yıllar önce türkiye den sanatçıların ihraç üretim haliyle benzeşen doğu için, ulus yönetimlerinin sıkıntılarını yaşayan diğer yakın coğrafyalarla aktif ilişkiye girme alan açma ve alanlara dahil olma durumunu oluşturmaya çalışacak.

Alex Farquharson, yeni uluslararacılık ile ilgili bir toplantıda; eski uluslararacılığı uluslararası mimarlık akımıyla Kuzey amerika ve batı avrupa üzerinden tariflerken yeni uluslarasıcılığı global olarak tarifliyor.Ve şu saptamayı yapıyor: “Yanlızca küçük bir sınıf insan global ölçekte bir sergi yapabilmek için zamana seyahat olanaklarına ve araştırma kaynaklarına sahip. Art Forum da James Meyer in argumanı yeni uluslararasıcılığın kaybedenlerinden birisi sanat eleştirmeniydi diyor. Küratörler diskuru yaratıyor ve sanat eleştirmenleri aynı miktarda bilgiye sahip olma olanağı bulunmuyor. Bazen tek kişi bir şehre, bazen de tüm kıtaya ilişjkin bir iktidar alanı kuruyor: Okwui Enwezor’un Africası, Hou Hanrou’nun Doğu Asyası, Carlos Basualdo’s Latin americası bile”. Sanatçı da dolaşmasına hatta gittiği mekanlarda üretmesine rağmen, Sanatçı olarak üretime odaklanıldığı için bu deneyim farklı sonuçlar çıkartıyor, daha melez bir üretim ve lokal sınırlarından bağımsızlaşıyor başka lokallikleri deneyimliyor ancak inisiyatif göstermedikçe ilgi duymadıkça sanatçı iktidara gücünü veren bu noktaya dikkat etmiyor ve eleştirelliğini askıya alıyor.

Türkiye’den uluslararası dolaşımda ulaşılabilecek-iletilebilecek bilgi akışı Istanbul merkezinden hareket ediyor. Dikorsive ve uluslararası ilgi noktası alan burası. Istanbul da baska olcekle bakılınca periferide yer alsa ve eksikler olsa da işleyen bir sanat sahnesinden söz edebiliriz. Son yıllarda sehir üzerinden geliştirilen ve -büyük şans olarak değerlendirdiğim- Vasıf Kortun’un bağımsız bir küratör olması sayesinde Platform ile sağladığı dinamiğin yanısıra 3.bienalle yakın çevre ile ilişkileri arttırarak ve baglam açarak, şehir üzerine açılan bir tartışma alanı yaratılmış durumda. uluslararası tartışmaya katılmış ve periferideki merkez sıfatına ulaşmış görünüyor. Yine bu anlamda Halil Altındere’nin Artist Yayınları bağlamını yanlızca lokalden almayan amaçlı bir yayın politikasıyla güncel sanatta bilginin dönüşüm sürecine dahil oluyor ve bu haliyle önemli bir alternatif ve mobil inisiyatif Muhtelif dergisi deyeni katılan önemli bir yayın. Erden Kosova'nın istanbul bienali üzerine yazdığı metin(9b) şehrin kendisinin nasıl bir ilgi alanı oluşturduğunu üzerine. Istanbul hem türkiyenin hem de uluslararası ilgiyi üzerinde toplayan bir merkez olmuş durumda. Sanat yazımı basımı ve tartışmalarının ve hareketliliğin artacağını gösteriyor. Istanbul coğrafi prezentayonların tuzağına düşmeden ama bir taraftan lokalliğiyle de beslenerek işleyen uluslararası gürültüde kaliteli duruyor.

İzmir bu bakış açısıyla ne tarihi ne de coğrafi koordinatlar olarak ve global kapitalizmin etkileri olarak istanbul gibi bir güç haline gelebilecek hiçbir potansiyel taşımıyor, para burda toplanmamış, diyarbakır gibi etnik kimliğin bunalıma girdiği kontrol ve baskının aleni olmadığı bir şehir bu da periferi-merkez dışı, ilginç olmayan koordinat için Mika Hanulla dan aldığım sıkça kullandığım “ölü alan” en uygun tanım. Bu şartlarda k2; istanbul-izmir merkez periferisinde biraz da alternatifin alternatifi olarak duruyor. K2 nin edindiği şans istanbulun alternatifi ihtiyacında gelşiyor/zayıflıyor ve kendisinden kaynaklanmayan bir ilgiye nail oluyor. Ölü bölgenin yarattığı dinamikten daha cok periferideki merkezin istanbulun yaratığı halkaya tutunuyor ve uluslararası tartışmada bu haliyle varlık gösterebiliyor. Şehrin potansiyeline bakıldığında güncel sanat gücünü ancak bu şehirde faaliyet gösteren k2 nin katılımcı ve çoğalabilr kitlesinden küçük merkezlerin ve merkezdışıların taşıyıcılığıyla alabilir gözüküyor.

Bunları düşünmeye başladığımda ister istemez kendimi k2 dışında buldum yanlızca izmir k2 değil başka kör noktalarda olası alternatif modellere ilgi duyup da sırtımızı nasıl döndüğümüz, sanatta hierarşiye yol açan şiddetini arttıran global ekonmik faktörler ve uluslararası referans sistemi hakkında düşünmeye başladım. Kocaman bir sanat dünyası alternatifler konusunda bu kadar duyarlıyken nasıl oluyor da iş gerçek çevreye ve hareket alanına gelince sorunlar başlıyordu.
Böyle şeyler.

Uluslararasıcılık ve Ikonik Prezentasyonlar:

Uluslararası ağın içinde her tür olanağa rağmen herhangi bir sanat pratiğini olduğu biçimiyle kabul ettirmek zor. Oyle gorunmekle birlikte çok da sonsuz bir alan değil bahsettiğimiz, bu nedenle belli lokalliklere belli açılardan geçerlilik hakkı var ve sınırlı, iyi tariflenmiş ya da tariflenebilir tek kanallı bir çeşit sanat pratiğine vize veriliyor bu da işleri zorlaştırıyor. Bu bazen genel çerçeve, üretimin kavramsal çerçeveye nasıl oturtulduğu veya güncel trendlere tekabüliyeti olabildiği gibi bazen ikonik, bir tek sanatçı veya kişiyle ile temsil edilen bir yapı da gösterebiliyor. Ticarileşen her şey neo-liberal ekonomide global kapitalizmin etkisiyle hayatta kalmak için “standartlaşmak” ve “belirginleşmek” zorunda. Bu da özgürlükler alanınından söz edilemeyeceği anlamına geliyor.

Batı dan gelen ilgilerin yönüne gore şekillenen sınırlı bir kanal var, uluslararası alanda tanınan ve ülkeyi-kültürü temsil eden bir ya da iki sanatçı- ki genellikle aynı isimler- birçok merkezde sergileniyorlar. Saziye iskender, Pakistanlı sanatçı olarak heryerde tanınırken Pakistan coğrafyası kaynaklı bir çıkış söz konusu değil, tabi bu yaratılan kanal umut vaadettiğinden genç kuşağın ürettiği işler de bu kanala yaklaşıp bir çeşit sıkıcı kopyası haline geliveriyor.

Coğrafi konum burda çok etkili aynı zamanda gelişen yeni düşünceler açısındanda itici bir güç ve dayanma noktası. Merkez dışı, ya da güç dışı olan, daha büyük insan gruplarını içerse de “çogul temsilde” başarısız oluyor ya ikonik figürlerle temsil edilmiş sayılıyor. Sözcüler, Bilginin dağıtımı ve paradigmanın kurulumu avrupamerkezli ve batı hegamonyası aracılığıyla- gelişmiş parası olan bu dünyada gerçekleştiği sürece “reprezentasyonlar” ve “ikonik temsiller” birtakım sorunları da hep içinde taşıyacak.


Frieze art magazini 100.sayısı için basılan davetiye ön yüzü /David Shrigley

Sanat sisteminin görünür görünmez tüm insanlarının bilgiye ulaşma şekli onu nerden aldıkları , hangi bienal etrafında dönen tartışmalara baktıkları, hangi sanat fuarı sırasında ortaya çıkan konuları acendalarına aldıkları ve sanat merkezlerini takip etmeleri bu method ve çok dengeli bakılması da gerekiyor. En başında “referans noktası “ oluştururken ve anlama alışkanlıklarımızı kurarken baz aldığımız donanımımız. Bu başarılı olanı suçlamak ve bu yolla edindiği güç nedeniyle eleştirmek değil ama ona etik bir destek sağlamak anlamına geliyor.

Müzesi ve galerisi ve inisiyatifleri olmayan bir şehirde tüm bunlara düşen işlevleri üstlenmiş bir mekanda çoksesli bir takımla tüm referans çerçevesini bir kenara bırakmayı göze alabilecek köktenci bir tavrır takınmak çok da kolay değil ama gerçek düşünce basitçe bu anarşist kanaldan beslenmekte.

Küçüklüğünü, önemsizliğini,ikinciliğini, hangi süreçlerden geçerek buraya geldiğini ve sanatçı perspektifini bırakmadan tam da bu noktadan ama önemli meseleleri konuşma dileği.
BITTI.

No comments:

Search This Blog