görmezden gelelim elbirliğiyle




Hani açık açık yazayım yazmayayım yok yazayım mı mi derken, olayın görgü tanıklarından Övül'ün yorumundan sonra yazmak istedim. Bir de kimmiş Erim Bayrı derken bu imajları bulunca tutamadım kendimi.

Övül'ün sorduğu sorulara döneceğim. Temiz bir sayfada. Burası redhouse örneğinden hareketle türkiye sanatındaki birtakım arızalı politik eğilimler ve zararları üzerine olacak.

Önümüzdeki istanbul bienali dolayısıyla düzenlenen kırmızı iplik konuşmaları davetlileri Brain Holmes ve Claire Pentacost istanbuldaydılar. Ben de kendimi evden dışarı attığımda -tek yaptığım şeymiş gibi duran- konferanslar evreninde buldum. Dikkat ettim bir konferansa konuşmaya gittim mi ertesi gün bir yazı yazıyorum sanki içimdeki yazı işleri müdürü baskı yapıyormuş gibi.
"personal is political" tamam peki ama "Private is not political" noktasına getiriyor insanı...Dur dur bu sıra çok içip dağıtmalarımdan bahsettim bari bir işe yarayayım hesabı olabilir. Ya da kışları bizde böyle...

Brian ve Claire'in ekonomik krizin genel hatlarını çizdiği, ekoloji ve neo-global kapitalizmin durumlarından bahsederek işte az buçuk tahmin edeceğiniz biçimde konuştu. Güzel de bir önerme yaptı. Acaba sanatçıların bu şartlarda rolü ne olabilir? Bu çünkü bir fırsat gibi düşünülebilir? Değiştirmek için sanatçılar bu ortamda belkide eskisine nazaran daha güçlü olabilirler" minvalinde manası yerinde birtakım şeyler ortaya koydular. Tabi ne oldu. Konuşma bitince 12 saat çalışmak zorunda olduğu ve aktivizm yaparsa parasızlıktan hastaneye gidemeyecek olan adam hiddetlendi. Çeviri yapılmadığı için hiddetlenen vatandaş sözlük attı konuşmacılara. Bir red house sözlüğü konuşmacılara fırlatıldı.

BKNz imaj yukarda.

Övül'le de ya da kimle konuştuysam hemfikir olunduğu üzere bu redhouse külliyatı; paneli misafir eden Garanti Platform'a, İstanbul bienaline ve Ajan oldukları düşünülen WHW 'ye geldi. Brian ve claire domates ve portakal getirişlerdi yanlarında ancak karşılık vermediler. Brian Holmes bir ara ben üç kadar dili konuşabiliyorum ama tüm dilleri bilemem ki dedi. Haklı olarak.

Yukarıdaki imajda görünen eser, yanlışsam beni düzeltin yukarıdaki heykel " Edward Said" isminde, sözlüğü fırlatan kişi olan Erim Bayrı tarafından yapılmış 2003'de. Dan Cameron bienaline alternatif olarak "Eksik Olan" sergisinde Karşı Sanat Çalışmalarında sergilenmiş.

Daha ne diyelim yanlış şeyi yanlış yere atan, aktivisti karşısına alıp bağnazlık üreten bir tuhaflıklar bütünü. Mantık hatası...

Herneyse, ülkem insanının bir davranış paterni olarak yılardan beri üzerinden atamadığı "limitli düşünme" karakteristiği, hiçbir halt yemeden"bok" atma stratejileri, saldırılan muhatabın yanlış tayin edilmesinin milyonuncu örneği... Kendini çok engin denizlerde zanneden bir minik akvaryum balığı olma hali yine nüksetti. Durum vahim. Cahil cesareti mi denir? Kabalığın ve yanlışlığın timsali mi denir? Bilemedim... Paranoyak-Aşırı Milliyetçilik üreten bu davranışın sahibine acıdım.

İbret olsun diye bir elinde redhouse sözlüklü bir heykeli yapilabilir bu kardeşimizin. Yanına da günde 12 saat çalışmak zorunda olduğu için aktivizm yapamayan, sizin paranız var tabi ye getiren. Hiddetlenip kendini ifade ettikten sonra yanıtını dinlemeden ayrılan ama kapıdan çıkmak yerine aynaya toslayan arkadaşın heykeli de yanına konabilir. Aynaya çarpmak da metaforik olarak sağlam duracaktır.

Herneyse konuşmanın içeriğinden çok magazinini yapma taraftarıyım çünkü insan aklı yoluyla yaptığı şeyler sınırsız. Bu dünyada panel konferans sanat da sınırsız. Ama bu kabalık türlerinin belirginleşmeye başladığını seziyor olmam buna müsademizin olmaması gerektiği yönünde düşünmemden dolayı çenem açıldı. Şu an üzerlerine gittiğim bu kişiler belkide sadece önyargılılar ama bana çağrıştırdıkları hepiniz biliyorsunuz aynı saldırgan tavırdaki mektuplar, yazılar, tavırlara olan tahammülsüzlük nedeniyle. Biz bunlardan çok gördük.

Evet "yeni kültürel elit" sınıfının eleştirelliğini eleştirebiliriz, Access önemli bir meseledir-sanatın veya kültür hayatına katılımın demokratikleşmesi, "erişilebilir" olmasından bahsedilebilir ala. Kurumları elşeştirebilir, para kaynaklarını da eleştirebiliriz. Radikalliğibn de sınır tanımasın. Ama karşısındakine insani saygısından yoksun bir tarz kendine sanatçıyım, aydınım entellektüelim aktivistim diyende olursa bu da bir tur kınanır.

Görmezden gelelim elbirliğiyle bu nedenle genelde bu tarz olaylar benim için konu dışı.

Ama yıllar önce Gökçe Suvari ile yapmak istediğimiz bir çalışma vardı, görmezden geldiğimiz ve yoksaydığımız bazı kurumların arızalarının üzerimizdeki etkisini silemiyoruz, kanserli bir parça bize yakın durmakta ve ağırlığı kafamızda. Güncel sanatla ilgilenip böylece görmezden geldiğimiz sözde sanatçı-sanat eğitimcisi bir dolu insanın bizim hakkımızı yediğine karar vermiştik. Üzerinde çalışmak hiç eğlenceli olmadığı için yapamadık tabi. "Bak bu da köhnemiş, ne köhneymiş"in nasıl bir eğlencesi olabilir ki? Türkiye de bir tane sağlam sanat eğitimi veren devlet okulu var mıdır? UPSD nin mesela bana zarardan başka etkisi var mıdır?

"Biz masalara yumruklarımızı vura vura kavga ederdik" siz gençler içiniz geçmiş diyen akademi hocalarına döneriz. Oysa biz konuşabiliyorduk.

Kaba davranış ancak ve ancak çok ince bir zekanın tasarısıysa kabul edilir.
Yiğitlik olur, böylesi rezil olmak.

Oh be.


PC. Unutmayalım ki "kurumlar" büyüdüklerinde "counter-knowledge" üretmeye mecbur kalırlar.

----

Linkos:

Konuşma hakkında

2 comments:

borgakanturk said...

buyuk kurumlar olunca devreye buyuk boyutlarda basilmis her tarafi taciz eden logolar ve markalar da kapliyor
bunlar olmadan bir seyler soyleyebilir mi? - soyleyebilecek guce sahiptiler ki gibi yorumlamalar, sorgulamalar yapmaktan kurtulamayacagiz, bundan dogal bir sey yok. Iyi ve dogru olabilecegini dusundugumuz bir tepki, gelis yonunun ve geri planinin uzerinden gecince anlamini ve basarisini ciddi anlamda sarsiyor ve sacmalasiyor.
Bu biraz hatta basli basina kurum karsiti veya ozgurlestirmeci bir sanat kulvarinin inancinin
guncel sanat cemberi icerisinde isaretlenmesi ve isaretlenirkende butceye-sponsora markaya ihtiyac duyarak, isi mesrulastirip, tasarim haline getirmesi.
gercek uzerine urettigin sorulari dusundum...tekrar.
gercek biraz iyi tasarlanmis ve dolasima dogru sokulmus olan sey gibi. yani gercek kaymasi
yasanilmis olan degilde
dogru isaret edilmis olan, sunulmus olan, şıklastirilmis olan
gibi...

diger bir mesele de, iste sosyal proje ile ilgilenen veya cidden sokagin icinden gelen bir bireymi
daha dogru refleks uretir yoksa buna -bu alana kayan, o alana kendini dahil etme cabasina giren sanatci-kurator-yazar-kisilik mi?

birincisinin yasama dair olan -durumu- (naifce ama "narrow" icerisinde )sanat kulvarinda karsiligi sanatci veya o konunun bilirkisisin manupulasyonu-suzgeci disinda - sanatin alanina ne kadar dahil olabilir?

mesele hep baska birinin hikayesi - ya da baska birinin sorunu na -
odaklanmayla iliskili - uzlasma arayisinda cikiyor.

bazen arguman, kuram
bazen act- jest
bazen hicbiri
bir seyler isliyor

ama bir seylerde o aranan iletisimin tamamen uzaginda ve zorlama sekilde isliyor.

ElmasDeniz said...

http://ne-yapmali.blogspot.com/

isim geçmemiş ama, bahsi geçen ben olmalıyım.

Search This Blog