Deniz Gül bloğuna bakınız

Eve yeni girdim. Şu an.

Evden çıkışım da zaten saat 11:30'daydı. Arkadaşım geldi beni aldı ortaköyde birer bira içtik tam da içemedik. Süprizli güzel bir geziydi, aklımda sanatta falan değildi aslında...

Herneyse içeri girer girmez ışığı açtım. Bir bira açtım. Bilgisayarı açtım. internete girdim. Bloglara eklenen yeni yazıları karıştırmaya başladım. Deniz'in isyanını okudum. Buna bir isyan diyorum ama okuyunca hissettiğim aslında basitçe bir isyandan daha çok, kral çıplaktan daha fazlasıydı. Uygun bir tanım bulamadım şimdilik. "Gerçeklerden konuşalım"la gayet "ben ne yapıyorum" arasında giden bir metin. Evet Deniz eninde sonunda araçlarına sıkışmış olarak yine imaja dönüyor çare olarak, ama soruların doğru olması cevapların doğruluğundan önce gelir bazen. İyi saptayan ve eyleme geçemeyen bir nesiliz ne de olsa, en azından tarih cetvelinde doğduğum koordinatlar bana hep bunu sundu. İyi saptanan, bilinen ve değiştirilemez gibi sırıtan şeyler arasında yaşamak. Eh bilince "mutlu" olmuyor insan belki ama "huzur" bu yolla geliyor.

Geçenlerde bir konferans vardı garaj istanbul'da Garanti Platformun konuşmalar dizisinden, Charles Waldhaim. Ondan sonra noktalar birleşmeye devam etti kafamda. Şöyle anlatayım kültürümüz yani insan kültürü yüzyıllar içinde öyle bir yol almış ki kültüre ilişkin ne varsa aşırılaşmış ve bir değerlendirmeye tabii olmadan devam edilmiş bu tutulan yolda, sonra öyle bir yere varılmış ki hedef çoktan geçilmiş ve ulaşılan yer de marazi. Bu sefer dönülen şey kültürsüz zamanların kültüre transfer edilmesi. Kültür diyince aklıma besinler geliyor hep. Kültür mantarı geliyor ya da turuncu havuç... Aslında havuç pek çok renkte oluyor doğada ama ticari olarak en elverişlisi turuncu olduğu için endisturiyel olarak makbul hale gelmiş. Sonra da diğer havuçlar birer birer silinmiş markletten. Devir, havuçların diğer renklerini -kültürü tasarımı ve bu yola insan olarak entellektüel aklı baskılamadan-içeren bir saflığa dönüş olmalı. Ama akılllı olduğunu bile bile saflığa dönüş. Sanat da tutturduğu yolda kendini kendine fazla kaptırıp gideceği yeri geçti. Kendini yeterince değerlendirmeden.

Deniz'e metninin pek çok yerinde katıldım. "Üretme" krizi değil, aslında başına gelen "gerçek" krizi. Biraz aşırı gidilmiş bir yolun değerlendirilmesi gibi. O zaman elimizde kalan, yapabilmeye muktedir olduğumuz belkide kanıksanmış doğrulardan değil saptanmış "doğrular" üzerinden düşünmek. Eleştirellik iyiydi bir zamalar, ama şimdi hareket zamanı. Deniz senin için ne yapabilirim?" diye sormak geldi içimden.

Sistematik olarak anlam kaybına uğramış bir dilde anlam üretmek. Sanat. Ama hala olanaksızın olanaklı olduğu tek yer bana göre.

Şimdi bu saatte oturup bunları yazmamın nedeni (işlerini bilmediğim) Deniz Gül'ü kendimce anladığımı düşünmemdir. Sessiz kalmak beni utandıracaktı.

O zaman, Deniz'in hatırlattığı Kürk Mantolu Madonna kitabının ( YKY,32.baskı) arka kapağında yer alan bir paragrafla bitiriyorum:

" Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz."

----

İlgili linkler:

http://oddat.blogspot.com/2009/02/i-have-killed-all-problems-because-i-am.html

http://platformgaranti.blogspot.com/2009/02/charles-waldheim-planning-ecology-and.html

further reading:

Juli Zeh

1 comment:

dino said...

juli zeh foreva!
oyun dürtüsü (metis)

Search This Blog