Haklılığını ve neye karşı olduğunu doğru tespit etme zorunluluğu

1.

Geçenlerde bir arkadaşımla karşılaştık tesadüfen, kendisi Slazburg'da bir okulda başlamış 3. üniversitesi. Yine sanatla ilgili... 3 aydır yurtdışında. yaklaşık 10 yıldır görüşmüyoruz. Bana yurtdışına gittiğinde olan bitenden düşüncelerinin, görüşlerinin giderek değişmeye başladığından bahsediyordu.

"Milliyetçi mi oldun?" diye sordum.

İki saattir dilimde dolandırdığım şeyi çat diye yüzüme söyledin dedi.

Avrupalılara! kızgındı ve "türkiyenin yanlış imajı dediği"(denilen) ve yurtdışında özellikle avrupa da türkler hakkındaki önyargılardan nasibini fazlaca alarak bu arkadaşım "Hedefini" şaşırıyordu. Kızgınlığını ve neye kızgın olduğunun tahlilini doğru yapmayarak öfkesini de yanlış bir şeye karşı gösteriyordu. Kolonyalizmin tarihini okumakla rahatça çözülecekti olay oysaki...Veya büyük insan gruplarının hayatlarını şekillendirecek kararlar alan, kitlelerin yönetimini elinde bulunduran -ulusal veya küresel ölçekte- kişi kurum veya herhangi bir otoriteye kızacağı yere "Kıçı boklu avrupalılar" diyebiliyordu. Eğer bir genelleme yapılacak ve birçok küme bir gurupta toplanıp yuvarlanacak ve bu yuvarlamada tüm avrupalıların ırkçı olduğu sonucu çıkacaksa, ben"orta sınıf avrupalı genellikle politik doğrucu -ve kasaba akıllı- avrupalıların" ( bir genelleme de benden!)gerçek suçlular olmadığı genellemesini yapacağım. Bu sıradan avrupalı ve eleştirel bir bilinçten yoksun kişi kendi sosyal sınıfının çaktırmadan, sinsice dayatılmış çoğunlukla sofistike olmayan ve yine genellemelerden oluşan düşünce kalıplarını alır ve benimser. Ülkesinde demokrasinin tıkır tıkır işlediğinden, insan haklarına saygılı olmaktan dolayı gururludur bu avrupalı türü en büyük hatası "sahiden öyle midir?" sorusunu sorma gereği duymamasıdır. Ama bu durumda türklere getirilen önyargılardan sıkılıp, "Osmanlıya bak mesela aslında türkler tarihleri boyunca muhteşemdi neden ezik olalım ki" çıkarımına ulaşmak kadar sapkınlık olamaz.*

Bu düpedüz milliyetçilikten rahatsızlık duyup, milliyetçilik üretmektir.

Neye karşı bu arkadaşım?

İnsanların fıtratında sorgulama ve soru sorma ve temelde muhakeme yetileri yokluğundan dolayıdır aksama. Zaten bu basit muhakeme kodu olsaydı bu kişiler genel önyargıları sorgulamadan araştırmadan benimsemeyecek ve az bilgiyle konuşmayacaklardı.

Ama şimdi benim derdim şu, bu "avrupa düşmanı türkçü" ye evrilen bu "eğitimli" arkadaşım aynı hatayı yapmasaydı keşke.

Tarihe karışmazsa iyi olacak bir söz vardır. "Sanatçı toplumun bir adım önündedir." Ben sinmiş ve "başkaları adına konuşmama" erdemi savıyla tarafsızlaşmış, zaman zaman da "popülerliği sayesinde bu toplumun ilerisinde olma ve bunu kitlelere iletme" şansını kullanmayan sanatçıların çoğaldığı bir dünya düzeninde. Gerçekten aydın-sanatçı tipinin güçlenerek geri gelmesini yürekten istiyorum. İşte benim bu arkadaşım, toplumun da gerisinde düşünceleriyle ama ilerisinde olduğu yanılsamasına bulanarak nasıl da o eleştirdiği avrupalılar gibi oluveriyordu. Sanatçı olmanın en önemli özelliklerinden olan "Soru soran adam" olma özelliğinin sanatçıların gündemlerinden silinmesine bozuluyorum. Zira Hedfini şaşıran -sıklıkla şaşıran- bir kuruma dönüştü sanatçının karakteri. Hep şikayeti edilen türkiye coğrafyasında "sanatçı" denildiğinde Seda Sayan'ın akıllara gelmesi değil problem, seda sayan iyi bir insandır üstelik, sınıfının adamıdır, cesurdur. Peki sanatçı nasıl bir kişidir bu topraklarda?

Ben kendime bunu soruyorum.
...

"Hedef şaşırma"yı hedefi vuramamaktan ziyade "görememek" anlamında kullanıyorum, bir şeye yönelen nefretini- durumu yanlış tahlil edip tamamen yanlış hedefe yönelmek olarak kullanıyorum. Bu da işleri çıkmaza sokuyor zira bu hedef şaşmasının akabinde yanlış çıkarımlarla sonuçlanıyor. Bu topraklarda bundan bir dolu var üstelik.

Arkadaşıma eğer kendisini kötü hissediyorsa ZARA ya gidip gönüllü çalışmasını önerdim. Avusturya'da ırkçılık ve ayrımcılıkla ilgili bir sivil toplum kuruluşu. Oldukça önemli projeler yapıyorlar. Mesela bir projeleri türk, arap, siyah insanları cuma gecesi eylence mekanlarına götürüp gizlice izliyorlar. Burada etnik kimlikten dolayı ayrımcılık yapılıp yapılmadığını deniyorlar ve varsa çalışmalarına başlıyorlar. Ben metodlarına bayıldım zira teorik ve yaşamdan uzak bir yaklaşım yerine direkt olarak sosyal yaşantının içine sızıp çalışıyorlar. ( ilgilenenlere: http://www.zara.or.at)

Bu yöntemin Amsterdam da fotoğrafladığım "Müslüman da insandır Ayşeyi işten atmayın" afişinden daha fazla işe yarar buluyorum.



Diğer örnekler; İsrailin Filistin üzerine uyguladığı politikasına kızıp, yahudiliği korkunç ilan eden ve yahudileri rencide edip aşağılayarak iş yaptım zanneden anti-semitikler. Kendi haklılığını doğru tespit edip ama inatla yanlış hedefe saldırmak değilse nedir. Aynı şekilde islam dinine mensup kişileri terör tehditi olarak işaretleyip Fransa De Gaulle havalimanındaki işlerine son veren zihniyet gibi.

Tam da çokkültürcülük savıyla üretilmedi mi milliyetçilik avrupa da? Ya da dünya;" ulusal güvenlik" fikriyle başlamadı mı savaş ticaretine?

Türkiye de son dönemde, militarizmin ve savaşın normalleştirildiği böylece de askerin yönetimdeki katkısının alenen onaylandığı ortamda. Kürtler hakında -özellikle son dönemde artan- aleni Kürt düşmanlığının körüklenmesine de normal kabul edilmesine de yine aynı basit muhakeme yoksunluğu neden oluyor. Üstelik kendini aydın sayan ve topluma kendini bu şekilde tanıtan kişiler ve sanatçılarda bu gizli ve tehlikeli ırkçılıkdan kendilerini alamıyorlar. Meselelerin iyi tahlillerini yapan kişilerin öldürüldüğü ülkemizde dinamik düşünceye sahip Hırant Dink gibi aydınlar gerekiyor. Politika üretirken dinamik-eleştirel bakabilen yuvarlanmış genellenmiş söylemleri akıl açıklığıyla görüp değerlendirebilen ve düşünce üreten birisiydi ve öldürüldü.

Hedefini şaşırmayan, iyi tahlil edenler hedef oluyor bu ülkede.

Muhalif politikalar ürettiğine inanan insanların farklı haritaları farklı katmanları hesaba katmaları aciliyeti var, daha dinamik-sürekli bir düşünce pratiğine yönelmek zorunda, aksi bu düpedüz oyalanmak. Yanlış sahada çalışma yapmak, yazık emek. Temelde teröre karşı olmak, şiddete karşı olmak ve savaşa karşı olmak üzerine tekrar düşünülesi şeyler. Haklılığını doğru tespit edip, karşı olduğun durumu doğru tespit edip doğru şeyi üretmek zorundayız.

Hrant Dink ardından benim sorumlu hissettiğim ve yapmaya çalıştığım şey de evimin köşesindeki parka Hrant Dink heykeli dikilmesine uğraşmaktansa, Hrant Dinklerin nasıl yetişebileceğini düşünmek, kendi körlüğümü azaltmak için uğraşmak... işimi "iyi" ve "bilinçli" yapmaya çalışmak.

Ben dünya üzerindeki haksızlık ve adaletsizlikten kaynaklanan kızgınlığımı, kendime yöneltip-hasta olmamak ve başkalarına yöneltip-şiddeti kutsamak yerine "çabalamak" istiyorum.

Ve evet,

Plajın altında kaldırım taşları var.**


-----

*Bu çıkarım karşı düşünce olarak tehlikeli. Aklıma geldi şimdi; Don Kişot'un bir bölümünde Osmanlıdan söz açılır. ki Cervantes de esir olarak istanbulda kalmış hatta sol eli osmanlıda zarar görmüştür. Ancak bir yazar sol elini kaybettiği bir yer ve yöneticileri hakkında karakterine o kadar güzel şeyler söyletir ki bu şaşırtıcıdır. Osmanlı hükümdarlarının dünyanın en adaletli ve erdemli hükümdarları olarak anar. Bu hatırlatma bir yana Cervantes bu kitabıyla dehadır. Yaratıcılık nedir sorusunun tarihdeki en güzel yanıtıdır.

** Plajın Altında Kaldırım taşları, proje4l istanbul güncel sanat müzesinde gerçekleştirilen Halil Altındere ve Vasıf Kortun küratörlüğünde gerçekleşen sergi.

No comments:

Search This Blog